İngilizce Deyimler

İngilizce deyimler


Aşağıda Türkçe karşılıkları olan belli başlı İngilizce deyimler yer almaktadır. Deyimleri birebir çevirdiğinizde mantıklı sonuçları olmayacağını hatırlatmak isteriz. Her ülke ve dilin deyimleri, ülkenin kültürüyle bağdaşmıştır ve diğer dillerde tam çeviri yapılınca mantıklı sonuçlar çıkmaz.  Bu sebeple ingilizcenizi kültürel anlamda da geliştirmek istiyorsanız deyimleri ezberleyebilirsiniz.


 


 


Barking up the wrong tree

Yanlış ağaca havlamak

Cevabı yanlış yerde aramak


Put someone in the picture

Birini resme koymak

Birine olayın iç yüzünü anlatmak


To keep one’s fingers crossed

İyi şans dilemek


To throw one’s hang in

Vazgeçmek


To break the back of it

İşin çoğunu tamamlamak


To be on one’s toes

Harekete geçmek için her zaman hazır olmak


Head start

Avans Vermek


To pull someone’s leg

Şaka ile kandırmak, dalga geçmek


To put one’s foot in it

İstemeden utandırmak


To toe the line

Kurallara uymak


To be up in arms

Muhalafet etmek

çok karşı çıkmak


To give someone the elbow

Birinden kurtulmak


To get something off one’s chest

İtiraf etmek


To have a chip on one’s shoulder

Kompleksli olmak


To be neck and neck

Aynı düzeyde olmak


Off the top of one’s head

Düşünmeden


To be tied up with something

Birşeyden dolayı o anda meşgul olmak


To be full of beans

Hayat dolu olmak


It was a piece of cake

Çok kolaydı


To drop someone a line

Birisine çok kısa mektup yazmak


To get carried away

Birşeyden dolayı aşırı heyecanlanmak


To make a mountain out of a molehill

Pireyi deve yapmak


To hit the roof

Sinirden tepesi artmak


My father is as bald as an egg

Babam kabak gibi keldir


He has a memory like sieve

Hafızası çok kötüdür


He came out smelling like a rose

Çok başarılıydı


He lives like a king

Kral gibi yaşar


She has a memory like an elephant

Hafızası çok kuvvetlidir


She took it like a duck to water

Onun için çok doğaldı


She looks like death warmed over

Çok gariban gözüküyor


He treats me like dirt

Bana çok kötü davranıyor


She treats me like a king

Bana kral gibi davranıyor


He sticks out like a sore thumb

Herkes tarafından farkedilen birisi


He works like a horse

Çok sıkı çalışır


He has a mind like a steel trap

Çok zeki birisi


He looks like a million

Harika gözüküyor


He went on like a broken record

Kırık plak gibi konuştu


She has something up her sleeve

Birşey planlıyor


He swears like a trooper

Çok küfür eder


She tells it like it is

Herşeyi olduğu gibi söyler


It works like a charm

Çok iyi çalışır


My mother wears the pants in the family

Evin hakimi annemdir


The news spread like a wildfire

Haberler çok hızlı bir şekilde yayıldı


The kids fought like cats and dogs on the street

Çocuklar sokakta kedi-köpek gibi kavga ettiler


My girlfriend is as cute as a button

Kızarkadaşım çok güzeldir


I drink cofee once in a blue moon

Ayda yılda bir kahve içerim


I am tikcled pink that I have passed the exam

Sınavı geçtiğim için çok heyecanlıyım


He eats like a pig

Çok fazla yemek yer


He took it like a man

Olgun bir şekilde kabul etti


He eats like a bird

Çok az yemek yer


He drinks like a fish

Çok içki içer


I slept like a dog

Çok güzel uyudum


My brother runs like a wind

Kardeşim çok hızlı koşar


The teacher is hot under the collar

Öğretmen çok kızgındır


A good friend would give you the shirt off his back

İyi arkadaş senin için herşeyi yapar


We must tighten our belts now

Kemerleri sıkmamız lazım


I have been hoodwinked

Aldatıldım


That idea is old hat

Bu modası geçmiş bir fikir


Guests are given the red carpet treatmen in Turkey

Türkiye’de misafirlere çok iyi davranılır


Let’s go out and paint the town red

Hadi dışarı çıkıp şehrin altını üstüne getirelim


I always look at the world through rose coloured glasses

Dünyaya her zaman pembe gözlüklerle bakarım


When I bought a summer house she was green with envy

Yazlık ev aldığımda kıskançlıktan deliye döndü


Don’t look so blue! Try to be optimistic

O kadar karamsar bakma! Biraz iyimser olmaya çalış


John is a true blue friend

John çok sadık bir arkadaştır


This money is my golden oppurtunity to buy a new car

Bu para yeni bir araba almak için altın gibi bir fırsat


I don’t have a red cent

Tek kuruşum bile yok


Mary talks like a blue streak

Mary çok konuşkandır


He sees red whenever he loses the match

Ne zaman maçı kaybetse kendini kaybeder


I am in a red

Boğazıma kadar borca battım


 



İngilizce Deyimler

Yorumlar